Kurtlara kuşlara, rüzgârlara, cinlere ve insanlara hükmeden Süleyman Peygamber ile ona çekirge budu hediye eden karınca, 16. yüzyılın “Diyâr-ı Rûm”unda “kılıç ve kalem sahibi cihan padişahı” Kanuni Sultan Süleyman ile onun “kılıç ve kalem sahibi sadık bendesi” Üsküdarlı Aşkî suretinde bir kez daha buluştu. Elinizde tuttuğunuz Dîvân, bu buluşmadan bugüne kalan kıymetli bir yadigârın 21. yüzyıl nüshasıdır.
Üsküdarlı Aşkî, “Aşk mührünü gönülde nakşettik, Süleymânîleriz!”, “Kılıcımızla galibiz düşmana, Osmânîleriz!” diye haykıran bir yeniçeriydi. Kanuni’nin atı önünde piyade katıldığı gazalarda ateşe giren bir semender; öte yandan, talimhanede “vezne” dense “vezin” düşünen, yoldaşları idmandayken kaş vasfında hayaller yakalamaya uğraşan tutkulu bir şairdi.
Irakeyn seferi esnasında Bağdat’ta -ihtimal ki- tanıştığı büyük şair Fuzûlî’nin “ortaklarına zulmetmemek” için yaptığı aykırı mahlas seçiminin aksine, semantik manevra potansiyelinin cazibesiyle seçtiği mahlasının “gönüllü ortaklarından” biriydi aynı zamanda. Tezkire yazarlarına göre Aşkîliğin hakkını veren; aşkla hemhâl olmuş, ilahi sırlara mahrem bir gönül insanıydı.
Alman Seferi’nde öldüğü zannedilerek ulufesinin kesilmesi hayatında bir kırılma noktası oldu Aşkî’nin. Yeniçerilikle birlikte Bektaşilikten de koparak Bayramiliğe intisap etti ve kâtiplik mesleğine girdi. Zorlu bir dönemin ardından Kanuni’ye sunduğu bir manzume ile aralarında kurulan himaye ilişkisi, hayatının seyrini bütünüyle değiştirdi. Yeniçerilikten zorunlu ferâgati emeklilik ile resmiyet kazanırken, padişahtan gördüğü yüklü ihsanlarla, doğup büyüdüğü Rumelihisarı’ndan sonraları “vatan” dediği Üsküdar’a taşındı. Üsküdar’daki evi, sufiler, âlimler ve şairlerle dolup taştı; “Yenihisarlı” Aşkî, “Üsküdarlı” Aşkî oldu.
Yaşadığı yüzyıldan itibaren revaç bularak mecmualara girmiş kimi gazellerinin yanı sıra, bu inişli çıkışlı hayat hikâyesi tezkirelerde de yer buldu ve böylece Üsküdarlı Aşkî, mahlas ortaklarına nazaran görünürlüğü daha yüksek bir şair hâline geldi.
Yakın geçmişte yapılan araştırmalar neticesinde dört eseri daha gün yüzüne çıkan Üsküdarlı Aşkî’nin Dîvân’ı üzerine yapılan bu çalışma, eseri bugünün okurlarına tanıtmakla birlikte şairin görünürlüğünün sürdürülmesine katkı sağlama amacını taşıyor.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 418,50 | 418,50 |
3 | 152,45 | 457,34 |
6 | 80,48 | 482,91 |
9 | 56,50 | 508,52 |
12 | 44,50 | 534,05 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 418,50 | 418,50 |
3 | 152,45 | 457,34 |
6 | 80,48 | 482,91 |
9 | 56,50 | 508,52 |
12 | 44,50 | 534,05 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 418,50 | 418,50 |
3 | 152,45 | 457,34 |
6 | 80,48 | 482,91 |
9 | 56,50 | 508,52 |
12 | 44,50 | 534,05 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 418,50 | 418,50 |
3 | 152,45 | 457,34 |
6 | 80,48 | 482,91 |
9 | 56,50 | 508,52 |
12 | 44,50 | 534,05 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 418,50 | 418,50 |
3 | 152,45 | 457,34 |
6 | 80,48 | 482,91 |
9 | 56,50 | 508,52 |
12 | 44,50 | 534,05 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 418,50 | 418,50 |
3 | 152,45 | 457,34 |
6 | 80,48 | 482,91 |
9 | 56,50 | 508,52 |
12 | 44,50 | 534,05 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 418,50 | 418,50 |
3 | - | - |
6 | - | - |
9 | - | - |
12 | - | - |
Kurtlara kuşlara, rüzgârlara, cinlere ve insanlara hükmeden Süleyman Peygamber ile ona çekirge budu hediye eden karınca, 16. yüzyılın “Diyâr-ı Rûm”unda “kılıç ve kalem sahibi cihan padişahı” Kanuni Sultan Süleyman ile onun “kılıç ve kalem sahibi sadık bendesi” Üsküdarlı Aşkî suretinde bir kez daha buluştu. Elinizde tuttuğunuz Dîvân, bu buluşmadan bugüne kalan kıymetli bir yadigârın 21. yüzyıl nüshasıdır.
Üsküdarlı Aşkî, “Aşk mührünü gönülde nakşettik, Süleymânîleriz!”, “Kılıcımızla galibiz düşmana, Osmânîleriz!” diye haykıran bir yeniçeriydi. Kanuni’nin atı önünde piyade katıldığı gazalarda ateşe giren bir semender; öte yandan, talimhanede “vezne” dense “vezin” düşünen, yoldaşları idmandayken kaş vasfında hayaller yakalamaya uğraşan tutkulu bir şairdi.
Irakeyn seferi esnasında Bağdat’ta -ihtimal ki- tanıştığı büyük şair Fuzûlî’nin “ortaklarına zulmetmemek” için yaptığı aykırı mahlas seçiminin aksine, semantik manevra potansiyelinin cazibesiyle seçtiği mahlasının “gönüllü ortaklarından” biriydi aynı zamanda. Tezkire yazarlarına göre Aşkîliğin hakkını veren; aşkla hemhâl olmuş, ilahi sırlara mahrem bir gönül insanıydı.
Alman Seferi’nde öldüğü zannedilerek ulufesinin kesilmesi hayatında bir kırılma noktası oldu Aşkî’nin. Yeniçerilikle birlikte Bektaşilikten de koparak Bayramiliğe intisap etti ve kâtiplik mesleğine girdi. Zorlu bir dönemin ardından Kanuni’ye sunduğu bir manzume ile aralarında kurulan himaye ilişkisi, hayatının seyrini bütünüyle değiştirdi. Yeniçerilikten zorunlu ferâgati emeklilik ile resmiyet kazanırken, padişahtan gördüğü yüklü ihsanlarla, doğup büyüdüğü Rumelihisarı’ndan sonraları “vatan” dediği Üsküdar’a taşındı. Üsküdar’daki evi, sufiler, âlimler ve şairlerle dolup taştı; “Yenihisarlı” Aşkî, “Üsküdarlı” Aşkî oldu.
Yaşadığı yüzyıldan itibaren revaç bularak mecmualara girmiş kimi gazellerinin yanı sıra, bu inişli çıkışlı hayat hikâyesi tezkirelerde de yer buldu ve böylece Üsküdarlı Aşkî, mahlas ortaklarına nazaran görünürlüğü daha yüksek bir şair hâline geldi.
Yakın geçmişte yapılan araştırmalar neticesinde dört eseri daha gün yüzüne çıkan Üsküdarlı Aşkî’nin Dîvân’ı üzerine yapılan bu çalışma, eseri bugünün okurlarına tanıtmakla birlikte şairin görünürlüğünün sürdürülmesine katkı sağlama amacını taşıyor.