“Hoştur köftehor. Dinle hanım: Başta tepesi dokuz kapsüllü şıllık fes... Tepeden yanağın üstüne doğru tarakla terbiye edile edile yatırılmış altın kuş kanadı açık kumral saçlar, fazlalığı tamamıyla tıraş edilerek burnun altında bir pimdik bırakılmış minimini, gıdıgıdı bıyıklar...”
“Aman, sus! İçim gıdıklandı.”
“Beyaz ablak çehre... Pembe yanaklar... Ateşli dudaklar... Şahane ela, sev beni seveyim seni, fıldır fıldır çekici gözler... Osmanlı nüfus tezkeresinde hiç düzeltme yok. Natürel yaşı yirmi bire çeyrek var.”
“Ah, pek körpe...”
“Çok gevrek. Can eriği gibi kütür kütür.”
“Ben ona denk olabilir miyim?”
“Olamazsan hafif gelecek tarafa biraz safra koruz. Zaten yaşça resmen aranızda ne kadar fark var? Sen yirmi beş, o yirmi bir. Bu dört yaş fark da peygamber sünnetidir.”
***
Arap aşçılar, o fellahlar hırsız olur derler. Ama söyleyiniz, kim değil? Rızkına razı olan kimse var mı bu dünyada? Esnaf müşteriden çalar, müşteri, kazancını artıracak helal, haram yolları bulur. Her insan akılca kendisinden bir gömlek aşağısını görünce kandırır, birbirini soyar, bu böyle gider. Bunun adına yeni felsefede hayat mücadelesi derler. Yaşamak için zayıf gördüğünün elindeki ekmeği kapmak hırsızlık değil, ustalıktır. Bunu düzeltmeye uğraşanların aklına şaşarım. Hatta bu Dünya Savaşı niçin oluyor? Azıcık düşünseniz altından hep bu mesele çıkar.
Edebiyatımızda doğalcılığın ve gerçekçiliğin en önemli kilometre taşlarından biri olan Hüseyin Rahmi Gürpınar, sanatı, halkı yüceltmek için bir araç olarak görmüş bu nedenle üzerine gitmediği, eleştirip alay etmediği hiçbir toplumsal kurum bırakmamış, sanat yaşamı boyunca hep aklın ve mantığın yanında olmuş, eserleriyle toplumun çağdaşlaşması yolunda yobazlığa, gericiliğe, bağnazlığa, sömürücülüğe karşı savaşmıştır; bunu yaparken mizah ögesini ustaca kullanmış, İstanbul’un kenar semtlerinde, mezarlıklarında, Çingene mahallelerinde, köşklerinde, Şirket-i Hayriye vapurlarında, gazinolarında, sayfiyelerinde dolaşmış, okurlarını da dolaştırmıştır. Eserlerinde yapmacıksız bir yerlilik vardır; konak hanımefendisinden gündelikçiye, mirasyedilerden iç güveyilere, dilencilerden dadılara, kalfalara, Çingenelerden Rumlara, Ermenilere, Yahudilere kadar kimi ve neyi konu almışsa onu yerli renkleriyle betimlemesini bilmiştir.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 25,50 | 25,50 |
3 | 9,29 | 27,87 |
6 | 4,90 | 29,42 |
9 | 3,44 | 30,99 |
12 | 2,71 | 32,54 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 25,50 | 25,50 |
3 | 9,29 | 27,87 |
6 | 4,90 | 29,42 |
9 | 3,44 | 30,99 |
12 | 2,71 | 32,54 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 25,50 | 25,50 |
3 | 9,29 | 27,87 |
6 | 4,90 | 29,42 |
9 | 3,44 | 30,99 |
12 | 2,71 | 32,54 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 25,50 | 25,50 |
3 | 9,29 | 27,87 |
6 | 4,90 | 29,42 |
9 | 3,44 | 30,99 |
12 | 2,71 | 32,54 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 25,50 | 25,50 |
3 | 9,29 | 27,87 |
6 | 4,90 | 29,42 |
9 | 3,44 | 30,99 |
12 | 2,71 | 32,54 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 25,50 | 25,50 |
3 | 9,29 | 27,87 |
6 | 4,90 | 29,42 |
9 | 3,44 | 30,99 |
12 | 2,71 | 32,54 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 25,50 | 25,50 |
3 | - | - |
6 | - | - |
9 | - | - |
12 | - | - |
“Hoştur köftehor. Dinle hanım: Başta tepesi dokuz kapsüllü şıllık fes... Tepeden yanağın üstüne doğru tarakla terbiye edile edile yatırılmış altın kuş kanadı açık kumral saçlar, fazlalığı tamamıyla tıraş edilerek burnun altında bir pimdik bırakılmış minimini, gıdıgıdı bıyıklar...”
“Aman, sus! İçim gıdıklandı.”
“Beyaz ablak çehre... Pembe yanaklar... Ateşli dudaklar... Şahane ela, sev beni seveyim seni, fıldır fıldır çekici gözler... Osmanlı nüfus tezkeresinde hiç düzeltme yok. Natürel yaşı yirmi bire çeyrek var.”
“Ah, pek körpe...”
“Çok gevrek. Can eriği gibi kütür kütür.”
“Ben ona denk olabilir miyim?”
“Olamazsan hafif gelecek tarafa biraz safra koruz. Zaten yaşça resmen aranızda ne kadar fark var? Sen yirmi beş, o yirmi bir. Bu dört yaş fark da peygamber sünnetidir.”
***
Arap aşçılar, o fellahlar hırsız olur derler. Ama söyleyiniz, kim değil? Rızkına razı olan kimse var mı bu dünyada? Esnaf müşteriden çalar, müşteri, kazancını artıracak helal, haram yolları bulur. Her insan akılca kendisinden bir gömlek aşağısını görünce kandırır, birbirini soyar, bu böyle gider. Bunun adına yeni felsefede hayat mücadelesi derler. Yaşamak için zayıf gördüğünün elindeki ekmeği kapmak hırsızlık değil, ustalıktır. Bunu düzeltmeye uğraşanların aklına şaşarım. Hatta bu Dünya Savaşı niçin oluyor? Azıcık düşünseniz altından hep bu mesele çıkar.
Edebiyatımızda doğalcılığın ve gerçekçiliğin en önemli kilometre taşlarından biri olan Hüseyin Rahmi Gürpınar, sanatı, halkı yüceltmek için bir araç olarak görmüş bu nedenle üzerine gitmediği, eleştirip alay etmediği hiçbir toplumsal kurum bırakmamış, sanat yaşamı boyunca hep aklın ve mantığın yanında olmuş, eserleriyle toplumun çağdaşlaşması yolunda yobazlığa, gericiliğe, bağnazlığa, sömürücülüğe karşı savaşmıştır; bunu yaparken mizah ögesini ustaca kullanmış, İstanbul’un kenar semtlerinde, mezarlıklarında, Çingene mahallelerinde, köşklerinde, Şirket-i Hayriye vapurlarında, gazinolarında, sayfiyelerinde dolaşmış, okurlarını da dolaştırmıştır. Eserlerinde yapmacıksız bir yerlilik vardır; konak hanımefendisinden gündelikçiye, mirasyedilerden iç güveyilere, dilencilerden dadılara, kalfalara, Çingenelerden Rumlara, Ermenilere, Yahudilere kadar kimi ve neyi konu almışsa onu yerli renkleriyle betimlemesini bilmiştir.